HORMONLU GIDALAR
Vücudumuzda değişik özelliklerde hormonlar salgılayan onlarca bez bulunmaktadır. Tüm bu bezler biz hiç farkında olmadan bizi hayata hazırlamak ve hayatımızı sürdürmek için sürekli çalışırlar. Bebeklik ve ergenlik dönemlerinde, kadınların hamilelik dönemlerinde bu hormonlar daha çok önem taşımaktadır.
Korkmak, heyecanlanmak gibi değişik insanî duygularımızda bile hormonlar, vücudumuzun bu gibi durumlara hazır hale gelmesi için yardımcı olurlar. Metabolik faaliyetlerimizi düzenleyerek, bizleri değişik hastalıklara karşı da koruyan, bu bezlerden salgılanan salgılar, sağlıklı bir hayat sürdürebilmek için oldukça önemlidir.
Hormonlar vücudumuzun gizli patronlarıdır. Boyumuz, ağırlığımız gibi dış görünüşümüzde, ruhsal dengemizde, fiziksel aktivitelerimizde, organlarımızın çalışmasında etkileri büyüktür.
Kadınlık ve erkeklik hormonları olarak bilinen östrojen ve testesteron, kadın ve erkeklerin birbirinden farklılıklarını sağlayan hormonlardan en önemli ikisidir.
Sağlıklı bir insanda, doğumdan itibaren gerekli bütün hormonlar, gerektiği zamanlarda, gerektiği miktarlarda salgılanarak vücudun gelişmesi ve tüm fonksiyonların normal çalışması sağlanmaktadır. Ancak, tabii hâlinde iken normal bir şekilde çalışan bu mekanizmaya, beslenme alışkanlıkları başta olmak üzere dışarıdan, farklı ve vücuda zararlı müdahaleler yapıldığında sistem bozulabilmektedir.
Vücudumuzda var olan herhangi bir hormonun yokluğunda, eksikliğinde veya fazlalığında hayatımızı normal bir şekilde idame ettirmemiz oldukça zordur.
20. yüzyılın başlarından itibaren, manevî değerlerin önemsenmeyerek dünyanın artık sadece madde ve ekonomi ekseni etrafında dönmesi, her konuda insan ve insanlık faktörlerinin fıtrata uygun değerlerinin korunmasına gerekli itinanın gösterilmemesine yol açtı. Bu durum, birçok diğer alanda olduğu gibi insanların en temel ihtiyaçları olan beslenme şartlarını da menfî olarak etkiledi.
İnsanlar daha az toprak kullanarak, daha az emek ve para harcayarak daha çok ürün elde edebilmenin yollarını aradılar. Canlıların ve tohumlarının genetiği ile oynayarak, değişik kimyasal, sentetik gübreler ve ilaçlar kullanarak, özellikle çocukların gelişiminde önemli bir yeri olduğunu bildiğimiz hormonlardan yararlanarak sonuca da ulaştılar.
Hormonlar tarım ve hayvancılıkta, doğal sürece müdahale edildiği için az zamanda daha çok mal üretimini, ürünlerin daha canlı ve güzel görünmesini sağlamak ve her zaman ürün sahibi olabilmek için kullanılmaktadır.
Fıtrata uygun olmayan tüm bu müdahalelerin, zamanla istenmeyen ve zararlı sonuçları ortaya çıkmaya başladı. Bunun üzerine de bu hususlar, yeni baştan ele alınarak sorgulanmaya başlandı.
Hormon kullanılarak üretilen bitki ve etler, sürekli tüketildiği zaman vücuttaki hormon dengesi bozulabilmekte ve bunun sonucunda bir çok hastalıklar ortaya çıkabilmektedir. Vücudun bağışıklık sisteminin bozulması, şişme ve yağlanma gibi durumlar, bazı vitaminlerin kullanılamaması, hücrelerin zayıflayarak kanser hastalığına yol açılması gibi durumlar bu çerçevede sayılabilir.
Aslında kimi çiftçilerimizin insan sağlığını göz ardı ederek, daha fazla ürün elde edebilmek için hormonlara başvurmaları kendilerine de zarar vermektedir. Bir kere, sahip oldukları topraklar kirlenmektedir. İkinci olarak, halkın bu konuda bilinçlenmesi sonucunda bu ürünlere talep azalmakta ve fiyatlar düşmektedir.
Özellikle seralarda, ürünlerin aşı tutması ve hızlı yetişmesi için kullanılan hormonların çok büyük bir kısmı yığınla döviz ödenerek ithal edilmektedir.
ABD başta olmak üzere bir takım gelişmiş (hormonlu) ülkelerde hızla ekolojik (çevreci) tarıma dönülmeye başlanıldığından, sigara firmaları gibi, hormon ve zirai ilaç üreten firmalar da Türkiye gibi gelişmekte olan ya da gelişmemiş ülkelere bu konuda da el atmış durumdadırlar.
Peki biz, özellikle çocuklarımızın gelişimini son derece olumsuz etkileyebilecek olan bu durumlarda ne yapmalıyız?
Bir kere hormonlu ürünlerden mümkün mertebe kaçınmalıyız. Dış görünüşlerinden tespiti zor olsa da mesela çekirdeksiz, içi vıcık vıcık olan domatesler, içi süngerimsi olan çekirdeksiz patlıcanlar, keza çekirdeksiz kabaklar gibi sebzeler ile çekirdeksiz üzüm ve elma gibi tabii görünümü bozuk meyvelerden uzak durmalıyız. Ayrıca hormonlar, buğday, arpa, yulaf, çavdar ve çeltik gibi hububatlarda da hasatı kolaylaştırmak için kullanılabilmektedir.
Tarım Bakanlığımız, batılı ülkelerdeki muadilleri gibi kendi halkının sağlığını düşünmeli ve bazı ülkelerde olduğu gibi topraklarımız daha fazla kirlenmeden, hormon ve diğer zirai ilaçların kullanımı sınırlandırılmalı hatta hepten ortadan kaldırılmalıdır.
Birkaç yıl önce Almanya’nın Türkiye’den kurtlu elma talep ettiği gazetelere yansıyınca, milletçe şaşırmış ve kurtlu elmanın hiçbir ilaç bulaşmamış, sağlıklı elma olduğunu öğrenmiştik.
Gelişmiş (hormonlu) ülkeler sağlığa zararlı gıdalardan hızla uzaklaşmaya çalışıyor. Bundan 10 yıl önce, genetik biliminin erdemlerinden bahsederken şimdi ihtiyatla yaklaşıyor, (en azından kendi ülkelerinde) hormon kullanımını terk ediyor, üstelik ithal ettikleri ürünlere de sıkı denetim getiriyorlar.
Bütün bu olumsuzlukların çaresi ise oldukça kolay. Çare, adına ekolojik tarım dedikleri tabiata/fıtrata uygun tarım. Ekolojik tarım, tabiatta hormon kullanımı gibi hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi korumaya yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içeriyor. Esas itibariyle, sentetik kimyasal ilaçlar ve gübrelerin kullanılmasının yasaklanması yanında, organik ve yeşil gübreleme, münavebe ile toprağın muhafazası, bitkinin direncinin artırılması ve parazitlerden yararlanma gibi yöntemlerle üretimde miktar değil kalite artışını amaçlayan üretim şeklidir. Özetle çare dedelerimizin yöntemindedir.
Son olarak, ülkemizde son yıllarda bazı bölgelerimizde, tamamen tabii yöntemlerle ekolojik tarım yapılmaya başlanıldığını ve üretilen 200 bin tonu aşkın meyve ve sebzenin tümüyle Avrupa ülkelerine ihraç edildiğini de dikkatlere sunalım.
Veteriner Hek. Çetin Aslan
Likadım Dergisi – Sayı: 195