
“Gıda terörü’ne maruz kalan bir insan, sonrasında her türlü teröre gıda olmaktadır.”
DÜNYA HELAL GÜNÜ, Dünyada ve ülkemizde haber olarak yayınlandığı günden itibaren yoğun ilgi ile karşılandı. Bu yoğunluk son iki günde had safhaya geldi. Bize gelen mesajları iletmekte aciz kalmaya başladık. Rabbimize sayısız minnet ve şükranlarımızı arz ediyoruz.
Aşağıda bugünün manasını anlatan yazılardan birini, Rota Haberden Metin UÇAR kardeşimizin kaleme aldığı yazıyı, dikkatinize sunuyoruz:
“WHC üyeleri, Ramazan ayının 17. gününü‘Dünya Helal Günü’ ilan etti.
İnternet sitesi üzerinden yapılan açıklamada, “Dünya Helal Gününün, 100 yıldır unutulmaya yüz tutmuş, helal lokma sorumluluğumuzu bize unutturmayacağını düşünerek, hep birlikte Allah’ın ipine sarılarak, lokmamızın helale doğru daha yakınlaşmasına ve hayatımızın helalleşmesine önemli katkı sağlayacağını ümit ediyoruz” denildi.
17 Ramazanda yani 25 Temmuzda bir dizi etkinlik planlayan yetkililer, sosyal medya üzerinde de #WorldHalalDay hastagi ile helal gıdanın nabzını tutuyor.
Neden 17 Ramazan?
Çünkü helal konusundaki ilk ayet olan Enfal Suresinin 69. ayetini hicri 624, Ramazanın 17. günü, İslam ve küfrün ilk savaşı olan Bedir Savaşında nazil oldu.
Peki, ayet-i kerimede Rabbimiz ne diyor?
“Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve tayyib olarak yiyin ve Allah’tan korkun! Şüphesiz ki Allah, Gafurdur (çok bağışlayandır), Rahîmdir (çok merhamet edendir).”
Öncelikle, gönüllü GİMDES gençliğini bu duyarlılık ve sağladıkları farkındalık tan dolayı tebrik ediyorum.
İnsan bedeni, altın ve zümrütten yapılmış bir saray da olabilir, çer çöpten teşekkül etmiş bir derme çatma yapı da olabilir. Bu beden binasının inşası ise, yiyip içtiklerimizle doğrudan ilgilidir.
Sağlıklı bir ruh hali ve olgun bir insan da, ancak helal gıdadan beslenen bir beden bütününde bulunabilir.
Daha önce de bu köşeden yazmıştım, hatırlatmakta fayda var.
‘Gıda terörü’ne maruz kalan bir insan, sonrasında her türlü teröre gıda olmaktadır.
Yani sağlıklı, olgun, hamiyetli, vatanperver, dindar bir nesil inşa etmek istiyorsak, işe yiyip içtiklerimizin helal mi haram mı olduğu konusundan başlamalıyız.
Tayyib yani güzel insanlar istiyorsak, tükettiğimiz gıdaların helal yoldan kazanılmış ve Allah’ın haram kılmadığı ürünlerden olmasına dikkat etmeliyiz.
Yani bu iki kavramı dünyamıza, kafa ve kalb cebimize koymalıyız. Helal ve Tayyib.
Bu, kimseye tuhaf gelmesin. Her mesele de, din üzerinden siyasete evrilen bir konu gibi anlaşılıp yanlış yorumlar yapılmasın.
Bu durum, İslam’ın her meselesinde olduğu gibi, fıtratla alakalıdır.
Dinin sadece Müslümanlara emrettiği bir konu olmaktan öte, bütün insanlığın selameti için Yaratanın yarattıklarına sunduğu yaşam reçetesidir.
Sabah güneş doğmadan parklara, ormanlara çıkıp koşan insanları yadırgamadığımız gibi, seherde namaza kalkan insanları da yadırgamamak gerekir.
Hakeza, sağlık problemlerinden dolayı bazı yiyecek ve içecekleri kendisine yasaklayan insanlara kötü gözle bakamadığımız gibi, Allah’ın haram ettiklerini yemeyenlere de kötü gözle bakamayız.
Aradaki önemli fark, birisi beden sağlığını, diğeri ise hem beden hem de ruh sağlığını korumakta ve geliştirmektedir.
Bundan daha önemli bir fark ise, insan ya kendi heva ve hevesinin esiri olacaktır, ya da Allah’ın emrettiğini yapacak ve yasak ettiklerinden kaçacaktır.
Aklı yerinde olan insan, ikincisini seçecektir. Aksi takdirde karşıdakine değil, kendine kızacaktır ve kızmalıdır.
İslamiyet’i yaşama gayreti içerisinde olan herkes, helal gıda konusunda bir farkındalık daha oluşturan bu çalışmaya destek olmalı ve daha önemlisi kendi hayatında bu meseleye dikkat etmelidir.
Kendinize şu soruyu sorun: “En son ne zaman, yediğim yemeğin bileşenlerinde haram madde var mı yok mu diye sordum?”
Çünkü “Öyle devir gelecek ki, insanoğlu, aldığı şeyin helalden mi, haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak. Böylelerinin hiçbir duası kabul edilmez.” Çünkü”Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var?”
Çünkü dünyanın, Müslümanların ve bütün insanlığın sizin duasına ihtiyacı var.
Unutma!
Helal sana Tayyib, Tayyib sana helal.