GİMDES Yayınları

Yeni Dünya Düzeni ve Helal Gıda

Dergi Abonelik

SORULAR SİTESİ

Tescilli Logolarımız

GİMDES.org eBülteni

* = doldurulması zorunludur

tarafından desteklenmektedir MailChimp!

GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ GIDALAR

genetik_elma1

Dünyada bilim çevresi tarafından 21. yüzyılın teknolojisi olarak kabul edilen bu teknoloji 1973 yılında yaşanan petrol krizi sonrasında, yüksek oranda enerji kullanımına gerek göstermeyen alternatif bir teknoloji gibi kabul görmüştür. Bunun yanında moleküler-biyoteknolojideki gelişmelerin ürün aşamasında meyvelerini vermesi bu kabulü güçlendirmiştir. Neticede yeni gelişmeler ile birlikte verimliliğin ve üretkenliğin artırıldığı, yeni ürünlerin üretilebildiği modern biyoteknoloji doğmuştur. Herhalde en büyük etken, artan nüfus, doğal kaynaklardaki daralma ve ekolojik fakirleşme gibi menfiliklerin etkisini hafifletmek olsa gerek.

Bir canlıya, başka bir canlıdan gen aktarılması veya genetik yapıya müdahale ile yeni genetik özellikler kazandırılmasını sağlayan teknolojiye GEN TEKNOLOJİSİ denir. Gen teknolojisi kullanarak tabii süreçlerle elde edilmesi mümkün olmayan yeni nitelikler kazandırılmış organizmalara da GENETİK YAPILARI DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR ve tabii olarak da gıdalar denir.

1994 yılında ilk genetiği değiştirilmiş gıda olarak, olgunlaşması geciktirilmiş domatesi örnek verebiliriz. Bu yeni teknoloji ile üretilen ürünlerin güvenilirliği en çok tartışılan konular arasında yer almıştır. Bu teknoloji kötü niyetlilerin kullanımına açık olması yanında, yenilikler ile birlikte gelen bilinmeyenleri de bir risk olarak beraberinde taşımaktadır. Bu riskler:

  • Bu teknoloji ile elde edilmiş olan ürünlerin genetik müdahaleler esnasında arzu edilmeyen ve beklenilmeyen nitelikler kazanması ihtimalidir.
  • Her bir türün kendi içindeki genetik çeşitliliğin korunmasındaki zorluk. Modern tarım birçok çiftçiyi verimi yüksek tek tip bitki ve hayvan çeşitlerine yöneltmiştir. Ancak, gıda üreticileri çeşitliliği bir kenara bıraktıklarında, kimi özelliklerle birlikte çeşitler ve ırklar da ortadan kaybolabilmektedir. Gen havuzundaki bu hızlı daralma uzmanları kaygılandırmaktadır.
  • FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) tahminlerine göre tarımsal ürünlerdeki genetik çeşitliliğin yaklaşık dörtte üçü son yüzyıl içinde kaybedilmiştir. 6.300 hayvan ırkından 1.350’si ya tamamen yok olmuş ya da yok olma tehdidi altındadır. Bu bakımdan, bitki ve hayvanların gen bankalarında, botanik bahçelerinde ve hayvanat bahçelerinde korunmasına yönelik küresel çabalar büyük önem taşımaktadır. Ancak, tarım yapılan alanlarda ve doğada biyolojik çeşitliliğin korunması da en az bunun kadar önemlidir. Çünkü tabiatta dengeleri bozmak hızlı ve kolay, eski haline döndürmek hem masraflı, hem de oldukça güçtür. Zaten bunu istesek bile, bu zaman zarfında yok olmuş biyolojik çeşitliliği geri kazanmak neredeyse imkansızdır.Tarımda en çok üzerinde çalışılan özellikler, hastalıklara ve zararlılara karşı, yabancı ot ilaçlarına karşı dayanıklılık, meyve olgunlaşma sürecinin değiştirilmesi, raf ve depolama ömrünün uzatılması ve aromanın arttırılmasıdır. Bu teknolojinin en başarılı olduğu bitkiler, domates, patates, mısır, soya fasulyesi, pamuk, tütün ve kolzadır. Bu alanda en fazla üretim ve çalışma yapan ülkeler, ABD, Arjantin, Kanada ve Çin’ dir. Yıldız Teknik Üniversitesi Biomühendislik Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Şeminur TOPAL’a göre bu masum imajlı çalışmanın en büyük handikapı ürünlerin çok geniş bir yelpazede kullanılmasıdır. Mesela, mısırı ele alalım. Üretim sadece mısırla kalmıyor, nişastası, çorbası, yağı, unu, gofreti, krakeri derken çok sayıda ürüne yayılıyor. Soya ise yaklaşık 900 türev üründe tüketiliyor. Türkiye’nin AB’ye verilen taahhüt nedeniyle 2 yıl içerisinde bu ürünleri tesbit edecek laboratuarı kurması gerekmektedir. Ancak herhalde bu ürünlerin asıl üreticisi olan ABD ile olan sıcak ilişkilerin hatırına olsa gerek, 2 yıldır bu kanunlar çıkarılamamaktadır.Tartışmalar, gen aktarmayla, insan ve çevre sağlığını menfî yönde etkileyebilecek verilerin bulunabileceği kuşkusu üzerinedir. Bu kuşkular;1- Genetik çeşitliliğin azalması ve gen kaynaklarının yok olma ihtimali: Çok büyük coğrafyalarda tek yönlü yapılan tarım ile beraber o coğrafyaya ait biyolojik çeşitlilik geriye dönülmez bir şekilde azalıp yok olmaktadır. Bunun nedeni ise, mono kültür tarım ile her türlü hastalık ve zararlılarda meydana gelebilecek dengesizliklerdir. Neticede bu durum yaban bitki ve hayvan popülasyonun da onulmaz hasarlara neden olacaktır.

    2- Uygulanan teknik yöntemlerde oluşabilecek ve teknolojinin bilinmeyen sahasında kalan herhangi bir sürpriz ile, elde edilen gıdalarda şaşırtıcı menfi neticeler ile karşılaşılabilir. Çünkü genetik müdahale ile tabii denge üzerinde yapılan bu etkiler, istenmeyen dejenerasyonlara (bozulmalara) da sebebiyet verebilir. Böylece sürpriz bir şekilde çok kalitesiz ve niteliksiz ucube ürünler elde edilebilir.

    3- Genetiği değiştirilmiş mikroorganizmaların toprak mikroorganizma yapısına menfi etkileri. Teknolojik müdahaleler ile değişikliğe uğratılmış mikroorganizmalar, asıl ve hayatî öneme haiz olan toprak bünyesindeki mikroorganizmaları menfi yönde etkileyerek mikro dengeyi bozabilir. Hatta bir çoğunun yok olmasına sebebiyet verebilir.

    4- İnsan ve hayvan bünyesindeki mikroorganizmalarla birleşme ihtimali: Uğraş sahamızın canlı olması hasebi ile genetiği değiştirilmiş mikroorganizmalar, gıda olarak tüketildiklerinde girmiş oldukları hayvan ve insanlara ait canlı organizmalarla birleşme, onu yok etme, onu başkalaştırma ve neticesi belli olmayan tuhaf bir birleşik organizmanın meydana gelme ihtimali.

    5- Antibiyotiğe dayanıklı genin kullanılması neticesi insanlarda antibiyotiğe dayanıklılığın artması: Bu organizmaların antibiyotiğe dayanıklılığı için yapılan çalışmaları sonucu elde edilen gıdaları yiyen canlılarda da aynı etkiyi gösterme riski ve tabiatıyla, herhangi bir zorunlulukta kullanılması icap eden tedavi amaçlı antibiyotiğin etkisiz kalma ihtimali doğar.

    6- Aktarılan genlerin diğer alanlara ve doğal çevreye sıçraması; Bu teknolojinin bir parçası olan gen aktarımı neticesinde genlerin istenmemesi durumunda bile diğer canlı ve tabii çevreye sıçraması sonucu, kontrolsüz bir açılım ve ardından biyolojik felaket olabilir.

    7- Böceklerin direnç kazanması; Aynı zamanda tabiat zincirinin bir halkası olan böceklerin beslenme zinciri içerisinde bu organizmalardan etkilenip, değişikliğe uğrayarak oldukça dirençli bir mekanizma geliştirebilmeleri riski,

    8- Virüs kaynaklı genlerin, diğer virüslere gen transfer etme ihtimali,

    9- İnsan ve hayvanda alerjik ve zehir etkisi olan genlerin aktarılması ile en masum gıdalara taşınması neticesinde insanların her an bu toksitlerle(zehirleyicilerle) karşılaşabilme riski.

    10- Tabii ortamın bozulması ve tek yönlü floranın oluşması: Tabiatta var olan ve devam eden o kusursuz dengenin bozulması sonucu; nebatî ve hayvanî çeşitlilik azalması ve hatta tek yönlü floranın oluşması riski. Canavar nitelikli bir tabii paylaşımın olma ihtimali.

    11- Genetiği değiştirilmiş mikroorganizmaların yetiştiği ortamda diğer canlıların etkilenebilmeleri.

    Bunun yanında bu ürünlerin lehine görüşler de mevcuttur.

    1- Birim alandan daha fazla verim elde edebilmemizi sağlayan çeşitlere sahip olabiliriz.
    2- Verimin artması ve uygulanacak bakım ve mücadele masraflarının azalması ile maliyetlerin düşmesi.
    3- Besin öğelerince zenginleştirme imkânı (A vitamini, demir katkısı vb.) İstenilen katkı ile istenilen içerikte gıda elde etme şansına sahip olabiliriz.
    4- Ürünlerin içinde yenilebilir aşılar bulundurma imkânı: Aşı yüklemesi yapılma şansı ile birçok hastalığın mücadelesinde pratik ve ucuz yöntemin sağlanması mümkün olabilir.
    5- Uygun olmayan şartlarda bile yetişebilen ürün çeşitleri: Çok zor şartlara bile dayanabilen inatçı bir yapıya sahip mukâvemetli ürün çeşitlerinin elde edilebilmesi.

    Dünyada 840 milyon insan hala açlık çekmektedir ve bundan çok daha fazla sayıda insan da yetersiz beslenmeye maruz kalmaktadır. Bu güne dek sergilenen küresel çabalara rağmen dünyadaki açların sayısının azaltılabilmesi adına yeterli mesafe alınamamıştır.

    Asıl sorun, yetersiz gıda üretimi değil, haksız ve dengesiz paylaşım, hırs ve ülkeler-kıtalar arası politik çekişmeler olsa gerek. Bunu şu basit örnekle ispatlayabiliriz. Bugün kıta Avrupası halkının yıllık kozmetik harcaması dünyadaki tüm aç insanların gıda ihtiyacının iki katıdır (yaklaşık olarak 16 milyar dolar). Bunun böyle olmasına sebep herhalde, gücü ülkeleri bile aşmış, global bir otorite haline gelmiş çok uluslu şirketlerin daha çok para kazanma hırsı için ülkelerin yönetimlerini ve yöneticilerini kendilerine hizmetkâr edebilmeleridir. Bu tekeller kendi hayatiyetleri için milyarların hayatını hiçe sayabilecek canavarca bir anlayış içerisindedirler. SONUÇ Bu teknoloji ile elde edilen gıdaların risk taşıdığı görüşü tüm dünya tarafından kabul edilmiştir. Bu nedenledir ki başta AB devletleri olmak üzere birçok gelişmiş ülkeler bu konuda güvenliği sağlamak amacıyla gerekli hukukî ve kurumsal alt yapıyı tanzim etmektedirler. Fakat tüm bu belirsizliklere rağmen AB son yıllarda yukarıda da ifade ettiğimiz gibi dünyada ekonomik güç haline gelmiş kartellerin de etkisi ile yeniden yaptığı mevzuat değişiklikleri ile bu tür gıdalara karşı koymuş oldukları gümrük duvarlarının seviyesini oldukça aşağılara çekmiştir.

    Son olarak şu nüansı belirtmekte de yarar görüyorum. Modern biyoteknolojinin faydası, gerekliliği, kullanılıp kullanılmayacağı değil, bu teknolojinin nasıl kullanılacağı ve bu teknoloji ile üretilen son ürünün kendisi üzerinde mütalaâ ve münazara edilmesinin gerekliliğidir. Yani suç, teknolojinin değil onun hayat kazanması aşamasında meydana gelebilecek aksiliklerin tahmin edilmesi ve bertaraf edilmesi belirsizliğindedir.

    Okan Yılmaz – Ziraat Mühendisi
    İlkadım Dergisi – Sayı: 195

  • Comments are closed.