GİMDES Yayınları

Yeni Dünya Düzeni ve Helal Gıda

Dergi Abonelik

SORULAR SİTESİ

Tescilli Logolarımız

GİMDES.org eBülteni

* = doldurulması zorunludur

tarafından desteklenmektedir MailChimp!

AŞILARLA, GDO’LU TOHUMLARLA FARKINDA OLMADAN NÜFUS PLANLAMASINA MI TABİ TUTULUYORUZ?

AŞILARLA, GDO’LU TOHUMLARLA FARKINDA OLMADAN NÜFUS PLANLAMASINA MI TABİ TUTULUYORUZ? 

03/08/2018

Ana karnından, ölümüne kadar insan oğluna dayatılmaya çalışılan aşılar ve GDO’lu ürünler üzerinde bugüne kadar sayısız yazılarımızı yayınladık. Bu belaları üzerimizden kaldırıncaya kadar da Allah’ın izniyle yazmaya devam edeceğiz. Bu yazımızda bir başka pencereden bakarak görüşlerimizi anlatmaya çalışacağız.

Bir kere biz aşıya karşı değiliz. Biz beynelminel ilaç mafyasının elinde olduğunu düşündüğümüz bu ithal ilaç ve aşılara karşı temkinli yaklaşmak zorunda olduğumuzu söylüyoruz. Bugün bir gerçek var ki mevut aşı sistemi başta Amerika olmak üzere bütün dünyada tartışılmaktadır. Mevcut aşılar üzerinde tüm dünya kamu oyunda ciddi bir güvensizlik ortamı meydana gelmiştir.

Bill Gates konferanslarında sürekli; “Nüfus artışını engellemenin aşı ile sağlanacağını” dile getiriyorlar. Hem “Aşılarla hayat kurtarıyoruz.” diyorlar, hem de “Nüfus azalacak.” diyorlar. Peki ikisi aynı anda nasıl sağlanabilir ki?

Dan Brown’un “Cehennem” adlı kitabında; Bir bilim adamı ve onun sevgilisi “Nüfus bu hızla artmaya devam ederse doğal kaynaklar bitecek ve dünyanın sonu gelecek. Eğer biz içme sularına karıştıracağımız kısırlaştırıcı virüsle nüfus planlaması yaparsak insanlığa hizmet etmiş, dünyayı kurtarmış olacağız. Böylece tüm insanların yok olması yerine en azından yarısı yaşayacak.” diyerek harekete geçiyorlar.

Hikayenin bir kısmı İstanbul’da geçiyor. Dünyayı kurtarmaya çalışan bilim adamı intihar etmeden önce Ayasofya’nın altındaki sarnıca zamanı gelince eriyip içme sularına karışacak virüslü poşeti asıyor. Yani düşüncelerine göre zaten insanlığın hepsi bu gidişle ölecek, bari biz alt sınıfı öldürelim ki kendi adamlarımız sağ kalsın. Bu adamlar yıllardır bu oyunu gözlerimizin içine baka baka oynuyorlar, ama biz fark edemiyoruz. Dikkat edin, sömürü ile açlığa mahkum ettikleri Afrika günden güne can veriyor. Çeşitli bölgelerde, Arakan’da, Irak’ta, Suriye’de ve Filistin’de savaşlar açarak aynı melaneti başka bir biçimde devam ettiriyorlar.

Rockefeller ailesi nüfus planlaması için var gücü ile aşı üretiyor. Hani şu daha çok yaşamak için Ortadoğu’da Müslümanların kanına doymayan aile!

GDO’LU ÜRÜNLER DE PLANIN BİR PARÇASI. 

Amaç yerli tohumu kalmayan ve üretim yapacak tohumu dışarıdan almak zorunda kalan ülkeleri açlıkla tehdit etmek. Hayvan yemi için bile tohum lazım. Bitki için zaten tohum gerekli. Onlar bize tohum satmasa biz ne yiyeceğiz ? O yüzden yerli tohumu yasaklamaya çalışıyorlar. Bağımsızlığımız midemize bağlı hale gelecek yerli tohuma sahip çıkmazsak…

“On yıl önce şöyle bir hatıram olmuştu. Bir kardeşimize kız istemek için Şanlı Urfaya gitmiştik. İsteyeceğimiz kız bir kabilenin Ağasının kızı idi. Evlerine vardık , tanışma faslından sonra sohbete daldık. Ağa anlatıyor. GAP projesi ile sulu ziraat yapmaya başladık. Geçimimiz gayet iyi olmuştu. Bir müddet sonra bir yerli firma burada bir salça fabrikası kurdu ortağı da İsrail idi. Tarlalarımızı yüksek fiyatlarla beş yıllığına kiraladı. İşimize geldi bu toplu parayı görmemiştik. Kiraladıkları arazilerimize kendi domates tohumlarından başka tohum ekmediler. Kiralamayı kabul etmeyen çiftçinin yetiştirdiği domatesi almadılar, kendi tohumlarını da vermediler. İlk anda tarlasını kiralamaya vermeyenleri de bu oyunla zaman içerisinde ele geçirdiler. Beş yıl sonra da kiralamayı durdurdular. Beş yıl boyunca ekim yapmadığımız, sağda solda başka işler yaptığımız için çoğumuz çiftçilik özelliğimizi kaybettik. Devam etmeye çalışanlarımız bir gördüler ki toprağımızın kalitesini de bozmuşlar. Bu yanlış uygulamamızdan dolayı çok sıkıntı çektik, çok pişman olduk. Ama çaresiz kaldık.”

“3-4 sene önce yaşadığımız bir olayı burada zikretmeliyim. Azerbeycan’dan bir tavuk firması GİMDES’ten HELAL VE TAYYİB Sertifika almak istedi. Prosedürümüz gereği denetim heyetimiz Azerbeycan’a gitti. Kesimhanenin denetiminden sonra tavukların yetiştirildiği çiftliklere gidildi. Tavuklara verilen yemler incelendi. Azerbeycan ülkesine GDO’lu ürün sokmayan nadir ülkelerden biri olmasına rağmen Mısırdan da numune alınarak İstanbul’a getirildi. GDO testi için ilgili laboratuvara numune gönderildi. Tam o esnada Türkiye’den bir telefon geldi. Telefondaki ses küstah bir eda ile aldığımız numuneyi ne yapacağımızı sorguladı. Gereken cevabı verdik. Bu sefer, “Size yanlış numune vermişler, doğru numuneyi firma size gönderecek.” dendi. Biz cevaben “Biz doğru numune aldık, siz ne karışıyorsunuz, siz kimsiniz?” deyince Monsanto’nun Türkiye temsilcisi olduğunu belirtti ve bizi tehdit etmeye başladı. Gereken cevabı verdikten sonra telefonu kapattık. Neticede tahliller yapıldı ve mısırlar GDO’lu çıktı. Demek ki Monsanto Azerbeycan’a girmesi yasak olduğu halde sahtekarlık yaparak firmamıza GDO’lu mısır tohumu satmıştı.”

“Yine bir müddet önce bir üniversitemizin uzmanları piyasadan aldıkları pirinçler üzerinde yaptıkları analizlerde %70’nin GDO’lu olduğunu tespit etmişlerdir. Helal sertifika verdiğimiz bir firmanın kullandığı buğdayların GDO analizlerinde GDO’lu olduğu tespit edilince alınan buğdayların Devlet Toprak Mahsuller Ofisinden alındığı ortaya çıkmıştı. Bu izin verildiği müddetçe bütün pazarlarımız GDO’lu ürünlerle dolup taşacaktır. Bunun sonu yoktur. “

“Amerikalı diplomatların Türkiye ile ilgili GDO’lu gıda oyunu deşifre oldu…

“Siyasi baskıyla GDO’lu ürün yedirdik” Haber sitelerinde yayınlanan bir haber son yıllarda resmi makamlarca GDO’lu ürünlerin ithalatına getirilen kolaylaştırıcı ve yaygınlaştırıcı uygulamaların arka planında ABD’nin çirkin baskı ve telkinlerin yer aldığını görmek bizi dehşete düşürmüştür.”

“2003 -2005 yılları arasında görev yapan ABD’li Edelman, Türklerin bilimsellikten uzak olduğunu belirterek Amerika’ya bir not gönderiyor. Edelman notunda, “Türkler GDO’lu gıdalar konusunda şehir efsanelerine inanıyor. Türkiye’de bu konuda tam 1 milyar dolarlık bir pazar var. Bu pazarı kaybetmemeliyiz.” dediği ortaya çıktı.”

“1950’li yıllarda mis gibi tereyağımızı piyasalardan toplayarak yerine margarinlerini soktular. Peşinden hastalıklar sökün etti. 1960’lı yıllarda 2 tane yahudi eşkiyası güya Avrupa’ya zeytin yağımızı ihraç ediyorlar diye makine yağı karıştırılmış yağ göndererek mis gibi zeytinyağımızı lekeleyerek içte ve dışta tüketimini durdurdular. Yılların emeği ile yetiştirilmiş zeytin ağaçları kurudu. İşte o esnada Monsanto patentli Amerika GDO’lu soya yağını, GDO’lu kanola yağını alternatif yağlar olarak sundular. Protein ihtiyacımızı da soya unu ile hallettiler(!) Halbuki soyanın gizli sırrı bilimsel olarak bilindiği halde insanların hamile kalmalarını engelleyen bir özelliğe sahip olduğunu bizim insanımız hiçbir zaman öğrenemedi. Daha önceden yıllık nüfus artış oranımız %4.5’larda iken bugün %2’lere düşmesinin sebeplerini yeniden incelemeliyiz. “

Bugün marketlerimizde sunulan gıda maddelerimizin üretiminde çoğu sağlığımıza, nesillerimize zararlı, dinimize göre de haram olabilen 4500 çeşit katkı maddesi kullanılmaktadır. Hemen hemen hepsi de gayrimüslim ülkelerden ve firmalardan ithal edilmektedir.

Devleti yöneten siyaset büyüklerimize sesleniyorum. Mademki demokrasi ile yönetiliyoruz, bu çok önemli konuda halkımıza soralım. Aşılarda zorlamayı istiyor mu, istemiyor mu? GDO’lu ürün istiyor mu istemiyor mu? Aşıların ve GDO’lu ürünlerin bütün dünyada ipliği pazara çıktığı için biz inanıyoruz ki bu konuda halkımız kendi sağlığı ve inancı için en bilinçli cevabı verecektir. Piyasalarımızda da Fiyatlar GDO’suz şartlara göre oluşacağı için haksız rekabet oluşmayacaktır. Böylece bu anlamsız didişme de bitmiş olacaktır. Aksi halde bu didişme bu kavga daha büyük boyutlara çıkabilecektir. Çünkü, devlet, bilinçli eleman yetersizliği sebebi ile verdiği sözü yerine getiremiyor. Piyasa ise gayri meşru kazanç hırsı ile gözü dönmüş bir sürü eşkiya ile dolu. En son olarak Kutsal Kitabımızdaki ayeti kerimiyi zikredelim.

“O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez.”(Bakara sûresi, âyet 205)

Hem aşı sat-para kazan, hem insanları kısırlaştırıp nüfus planlamasını sağla, hem GDO’lu tohum sat-para kazan, hem o doğal olmayan tohumlarla hasta et-ilaç sat-para kazan, hem de bir devleti aç bırakmakla tehdit edebileceğin koz elinde olsun… Ne kadar garantili bir iş değil mi?

Niye bu kadar son teknoloji şehir hastaneleri kuruluyor da hala bekleme salonları tıklım tıklım hasta dolu? Oysa bu teknoloji ile kimsenin hasta olmaması lazım değil miydi?

Comments are closed.